16 Mart 2015

Araştırmalarda ilk kez AK Parti karşıtlarının oranı AK Parti yandaşlarını geçti!

Kutuplaştırma şeytanlaştırmaya döndü, vatandaş tedirgin...

Bu memleket ahalisinin önemli hasletleri var. Bunlardan bir tanesi “beka duygusu”, bir diğeri de “ikircikli değişim talebi”. Bu iki duygu hali birbirini de tetikliyor bir bakıma.

Beka duygusu “devletin bekası” için ya da toplumun bekası” için farklı dozlarda çalışıyor belki. Ama bizim “hayatını sürdürme güdüsü” olarak da söyleyebileceğimiz, “kalıcılık” duygusu çok güçlü. Ortak yaşamdaki tutum ve davranışlarımızın el freni ya da denge-denetleme mekanizması bir bakıma.

Başbakan “one minute” dediğinde çok gururlanıyor, ya da milli takımlar maç kazanınca. Ama “çıkarın ceketleri, sıvayın kolları, dövüşeceğiz” denince, duruyor. Trafikte herkes, hepimiz kornalar çalarak, elleri-kolları sallayarak itişiyoruz ama arabadan inip, dövüşen çok az. Kendi, bireysel gündelik hayatında çevre meselelerini çok dert etmiyor gibi görünebilir ama hiç şüpheniz olmasın, kuraklığın, iklim değişikliğinin, çevreye-doğaya bu kadar hoyrat davranmanın ne risk ürettiğini biliyor.

Değişim talebi ikircikli. Çünkü eğitimi, meslek sahipliği, geliri gibi kendi melekelerine bakıyor bir yandan. Hukukun nasıl uygulandığına, toplumsal dayanışma mekanizmalarına bakıyor öte yandan. Kendine, ötekilere, hukuka ve devlete güvensiz. Ama kaçırılanların, kaçmakta olanların da ne olduğunu görüyor. Bireysel hayatında ne kadar hayalci, sorun çözücü ise ortak hayatta o denli tedbirli, ortak sorunların dışında gibi davranıyor. Bireysel hayatıyla ortak hayatı iki paralel evrende, iki ayrı zihin haritasıyla yaşıyor. Bireysel hayatında hoşgörü, komşuluk, dayanışma var, ortak hayatında ise bolca öcüleri. 
Bu farklılaşma yüzünden de değişim talebi ikircikli. Değişim istiyor bir yandan, bu değişim onun kolunu kanadını kırarsa diye korkuyor öte yandan. Sık, sık yazıyorum, mehteran yürüyüşünün bu toprakların icadı olmasının bir sebebi de belki tarih boyunca toplumun devletle ve hayatla kurduğu bu ikircikli ilişki.

“Hanenin dirliğini-düzenliğini”, hanenin geliri ile hanenin eğitim-sağlık ve güvenlik ihtiyaçları üzerinden tanımlıyor. Güvenlik ihtiyacını siz ister asayiş diye, ister ekonomik ve siyasi istikrar talebi diye anlayın. 

Bu iki duygu nedeniyle de son aylarda toplum huzursuz, tedirgin.   

Giderek artan biçimde IŞİD ve Suriye meselesi ve de bu meseleler etrafında birçok ülke ile siyasi itiş kakış rahatsız ediyor toplumu.

Kürt meselesinde açılım, çözüm süreci sürüyor bir yandan ama öte yandan da ne işin sonuna dair bir vaat etraflıca toplumun önüne konulabilmiş ne de tarafların medya üzerinden bağırış, çağırışları bitmiş. 

Ekonomik kriz geliyor mu, gelmiyor mu derken işsizlik artıyor, kurlar yükseliyor.

Tüm bu hikâye içinde en önemlisi, uzunca bir süredir toplum doğru veya yanlış, “ülke yönetiliyor” duygusunda iken şimdi “acaba” diyor.

Her gün “batı” ile, muhalefetle, devletin üst kurumlarıyla ve hatta kendi memurlarıyla kavga eden öfkeli bir Cumhurbaşkanı görüyor ekranlarda. Bu siyaset tarzını 2002’de tasfiye ettiğini sanırken Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak tüm liderlerin ve partilerin de bu kavgaya dahil olduğunu izliyor.
Halbuki son on bir ayda iki seçim yapmış, siyasi tercihlerini netleştirmiş ve oyu ile tescil etmiş. Şimdi üç ay sonra yeni bir seçime giderken oldukça tedirgin, huzursuz. 

2011 Seçimlerinden beri bizzat iktidar eliyle, diliyle manipüle edilen kutuplaşmanın giderek şeytanlaştırmaya dönüştüğünü yaşıyoruz her gün, hayatın her alanında. Taraftarlarına aidiyet duygusu ve motivasyonu üreten iktidarın bu dil ve tarzının giderek kendi taraftarlarının bir bölümünde de huzursuzluk üretmeye başladığını gözlüyorum ben. Araştırmalarda ilk kez “Ak Parti karşıtlarının” oranı “Ak Parti yandaşlarının” oranını geçti. 

Kimlik siyasetinin duygusal motivasyonu devletin ve toplumun bekası duygusuyla sarsılıyor.

Özellikle iktidarın önce Gezi’ye sonra 17 Aralık sürecine karşı geliştirdiği dil üretti bu huzursuzluğu. Toplum Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde biraz da vefa duygusuyla oy verdi belki. Ama bugün Cumhurbaşkanı’nın “başkanlık” adı altında tüm iktidar güçlerini isterken bir yandan da devletin kurumlarıyla ve kendi memurlarıyla bile kavga eder hale gelmesi toplumun bütünün de kendi seçmeninin de tedirginleştiriyor, huzursuzlaştırıyor. 

İktidar partisinin 12 yıldır en büyük kozu ve avantajı giderek en büyük dezavantajına dönüşüyor. Yeni anayasa ihtiyacı adem-i merkeziyet gerekliliğinden beslenirken daha katı merkeziyetçiliğin amacı haline dönüşüyor. 

Toplum da tüm bu olan biteni huzursuzlaşarak, tedirginleşerek izliyor.

Üç ay sonra toplum bir kez daha kutuplaşma ve kimlik siyasetleri üzerinden mi oy verecek yoksa yeni bir denge mi kuracak? Şimdilik seçimlere dönük asıl soru bu. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hepimizin meselesi: Kürt meselesinde yeni bir aşama mümkün mü?

Kürt meselesi temelde devletin yeniden yapılandırılması, demokratikleşmesi, yargının baştan aşağı yenilenmesi, çok kültürlü ve kimlikli toplumsal yaşamın kuralları ve yapılarının tanımlanması gibi pek çok başlıkla birlikte tartışılmalı. Bu konular Kürtüyle, Türküyle ve her türlü kültürel, toplumsal, siyasal ve bireysel kimlik farklılıklarıyla hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü eski kurallar yalnız Kürtleri değil, çoğunluğa dâhil olmayan her türlü kimliği yok saymaya dayalı

Neden toplumsal çöküntü içindeyiz?

Hukukun ve adalet sisteminin çalışmadığı, suçun önlenmesi ve cezalandırılması mekanizmalarının olmadığı yerde meseleyi yalnızca toplumsal ahlaka ve bireysel psikolojik zaaflara bağlamak doğru değil. Yaşadıklarımıza bakınca, toplumsal bir çöküntü içinde olduğumuz açık

İktidarın yeni açılım süreci algı operasyonu mu? Hangi hedeflerden besleniyor?

İster içeriye dönük ister dışarıya dönük hedefle de olsa yeni bir açılım sürecinin kamuoyunun bir kısmının hayalini kurduğu kapsamda olmasını beklemek gerçekçi değil. Eğer Türkiye bu meseleyi çözmeyi gerçekten istiyorsa önceki iki açılımda nelerin eksik veya yanlış yapıldığını yeniden sakince değerlendirmek durumunda

"
"